Din, insanlık tarihi kadar eski bir kurumdur.
Zira o, insanla birlikte başlamıştır. Mitolojinin tarihini de insanlık tarihi
kadar eskilere götürmek mümkündür. Çünkü mitolojiler tamamen insan ürünüdür ve
onlar her türlü insanî ihtiyaçlar karşısında insan düş gücünün bir çözüm yolu
olmuştur. İnançla alakalı olan mitolojiler, dinlerin yorumlanması veya insanın
somutlaştırma ihtiyacından dolayı dinin soyut taraflarının daha anlaşılır hale
getirme çabalarının neticesinde teşekkül etmiştir. Bundan dolayı çok eski
zamanlardan beridir mitoloji, dinin insan boyutlu algılanışı ve açıklayıcısı
olmuştur. Öyle ki, bu insanî tasavvurlar, bilhassa Yahudi ve Hıristiyan kutsal
kitaplarının içine nüfuz etmiş ve onların içinde zengin bir mitolojik malzeme
oluşturmuştur. Kur’an açısından böyle bir tahrifat söz konusu olmamasına
karşın, halkın İslâm’ı algılamasında, halk inançlarında pek çok mitolojik unsur
yerini almıştır. Gerek geçmişte ve gerekse günümüzde din ile mitoloji arasında
sıkı bir ilişki sürekli var olagelmiştir.
Bugün için karşılaştığımız her olguyu ille de bilimsel
olarak değerlendirmeyiz.Örneğin yüksek bir yerden düşen taşın zarar vereceğini
herkes bilir.
Bu nedenle zarar görmemek için hemen tedbir alırız.Ama taşın düşmesi anında,yani tam o anda hiçkimse yerçekimi,kütle ve hız gibi kavramları düşünmez.Bu tip bilimsel değerlendirmeler daha sonra yapılır.
Bilimin olmadığı zamanlarda birisinin hem olay anında hem de sonradan bilimsel değerlendirmeler yapma olanağı hiç yoktu.Gerçi bugün bile henüz açıklaması yapılamayan pek çok olay vardır.
Hem bunlar için hem de bilimsel açıklaması yapılan olgular için bilimdışı yorum yapan insanlar vardır.Bu,her dönem için geçerli olan bir davranıştır.
Gene de geçmiş dönemlerden farklı olarak başvurabileceğimiz bilimsel kaynaklar elimizin altındadır.
*
Bilimlerin gelişme sağlamadığı dönemlerde de insanlar evrendeki yerlerini,yaşadıkları toplumun yapısını,kendileri ile algıladıkları dünya arasındaki ilişkileri ve doğal olayların anlamını sorguluyorlardı.Büyük bir olasılıkla bu sorgulamayı yapan insan sayısı çok azdı.Ama sorgulamanın yapıldığını biliyoruz.
En önemli kanıt,mitolojilerin varlığıdır.Gerçi bilinemeyene en önemli açıklama dinlerden geliyordu.Hatta mitoloji ile o dönemin dinleri arasında birçok ortak nokta mevcuttu.Ancak mitler,dinlere oranla yaşantının doğru ve etik yönüne daha az yer verirler.Mitler ahlak ile ilgili dersler barındırırlar,ancak amaç bu ilkeleri insanlara kabul ettirmek değildir.Bu nedenle mitlerin asıl konusu,evrendeki varlıkların özelliği ve insan yaşamı ile olan ilgisidir.
*
O dönemlerde kendisinin ne olduğunu sorgulayan,çevresini merak eden ve doğanın neden acımasız davrandığını bilemeyen kişilerin huzursuzluklarını giderecek çareler aranmış olmalı.Belki de toplumdaki bir veya birkaç kişi birtakım öyküler hazırlamışlardı.Belki de toplumdaki insanlar esrarlı olguları birbirlerine anlatırken bu anlatım zamanla öykü haline gelmişti.
Daha eski günlerde bataklıkları kurutan bir kralın doğa ile olan bu mücadelesi,Herakles’in bataklık canavarı Hydra ile savaşına dönmüştü.
Olasıdır ki,yarı at,yarı insan olan kentuarlar,bir zamanların ünlü binicileriydi.
Bilimlerin henüz olgunlaşmadığı zamanlarda,insanların algıladıkları dünyanın biricik dünya olmadığını bugünden geriye baktığımızda anlıyoruz.Böyle bir ortamda normal bir olgunun bile olağanüstü nitelik kazanması mümkündür.Örneğin doğum,normal bir olaydır.
Bunu her insan her zaman ve her mekanda bilir.Ama bu doğum olayının bilimsel açıklaması bilinmiyorsa,insanların ona doğaüstü bir nitelik kazandırması beklenir.Artık doğum,bazı toplumlar için yeniden dünyaya dönüş şeklinde yorumlanacaktır.
*
İster o dönemlerin görece bilge kişilerince oluşturulsun,ister süreç içinde öykü niteliğini kazansın,tüm mitlerde olguların yer değiştirmesini görüyoruz.
Herhangi bir ateş ısı ve enerji verir.Güneş te öyledir.Şu halde Güneş ve basit bir ateş aynı özelliktedir.Diğer taraftan altın hem parlaktır hem de rengi Güneş’e benzer.Hatta o da Güneş gibi paslanmaz ve eskimez.Buna benzer benzetmelerle olgular hem simgeleşir hem de birbirlerinin yerini alırlar.İşte,mitlerin nesnel varlıkları böyle ortaya çıkar.
Olguların birbirleri yerine geçmesi niye gerekliydi?Nedeni çok basittir doğada sürüp giden anlaşılamaz olaylar,herkesin bildiği ve anlaşılması kolay olaylarla paralel hale getiriliyordu.
*
Mitlerin,o dönemlerdeki toplum mühendislerince oluşturulduğunu veya insanların birbirlerine naklettikleri olayların bu kişilerce öyküleştirildiğini kabul etmek için yeterli nedenlerimiz mevcuttur.İnsanlar yaşamları boyunca birçok olay karşısında umutsuz ve çaresiz kalıyorlardı.Her türlü mücadelede galip gelmek kadar mağlup olmak ta mümkündü.Doğum,hele ölüm önlenemez olaylardı.Ama hemen hemen her ruhsal durum ve her soruyu karşılayan bir mit vardır.
Böylece dış dünyaya ait gerçeklerle insanların umut,istek ve korkuları arasında bir köprü kuruluyordu.
Bu nedenle zarar görmemek için hemen tedbir alırız.Ama taşın düşmesi anında,yani tam o anda hiçkimse yerçekimi,kütle ve hız gibi kavramları düşünmez.Bu tip bilimsel değerlendirmeler daha sonra yapılır.
Bilimin olmadığı zamanlarda birisinin hem olay anında hem de sonradan bilimsel değerlendirmeler yapma olanağı hiç yoktu.Gerçi bugün bile henüz açıklaması yapılamayan pek çok olay vardır.
Hem bunlar için hem de bilimsel açıklaması yapılan olgular için bilimdışı yorum yapan insanlar vardır.Bu,her dönem için geçerli olan bir davranıştır.
Gene de geçmiş dönemlerden farklı olarak başvurabileceğimiz bilimsel kaynaklar elimizin altındadır.
*
Bilimlerin gelişme sağlamadığı dönemlerde de insanlar evrendeki yerlerini,yaşadıkları toplumun yapısını,kendileri ile algıladıkları dünya arasındaki ilişkileri ve doğal olayların anlamını sorguluyorlardı.Büyük bir olasılıkla bu sorgulamayı yapan insan sayısı çok azdı.Ama sorgulamanın yapıldığını biliyoruz.
En önemli kanıt,mitolojilerin varlığıdır.Gerçi bilinemeyene en önemli açıklama dinlerden geliyordu.Hatta mitoloji ile o dönemin dinleri arasında birçok ortak nokta mevcuttu.Ancak mitler,dinlere oranla yaşantının doğru ve etik yönüne daha az yer verirler.Mitler ahlak ile ilgili dersler barındırırlar,ancak amaç bu ilkeleri insanlara kabul ettirmek değildir.Bu nedenle mitlerin asıl konusu,evrendeki varlıkların özelliği ve insan yaşamı ile olan ilgisidir.
*
O dönemlerde kendisinin ne olduğunu sorgulayan,çevresini merak eden ve doğanın neden acımasız davrandığını bilemeyen kişilerin huzursuzluklarını giderecek çareler aranmış olmalı.Belki de toplumdaki bir veya birkaç kişi birtakım öyküler hazırlamışlardı.Belki de toplumdaki insanlar esrarlı olguları birbirlerine anlatırken bu anlatım zamanla öykü haline gelmişti.
Daha eski günlerde bataklıkları kurutan bir kralın doğa ile olan bu mücadelesi,Herakles’in bataklık canavarı Hydra ile savaşına dönmüştü.
Olasıdır ki,yarı at,yarı insan olan kentuarlar,bir zamanların ünlü binicileriydi.
Bilimlerin henüz olgunlaşmadığı zamanlarda,insanların algıladıkları dünyanın biricik dünya olmadığını bugünden geriye baktığımızda anlıyoruz.Böyle bir ortamda normal bir olgunun bile olağanüstü nitelik kazanması mümkündür.Örneğin doğum,normal bir olaydır.
Bunu her insan her zaman ve her mekanda bilir.Ama bu doğum olayının bilimsel açıklaması bilinmiyorsa,insanların ona doğaüstü bir nitelik kazandırması beklenir.Artık doğum,bazı toplumlar için yeniden dünyaya dönüş şeklinde yorumlanacaktır.
*
İster o dönemlerin görece bilge kişilerince oluşturulsun,ister süreç içinde öykü niteliğini kazansın,tüm mitlerde olguların yer değiştirmesini görüyoruz.
Herhangi bir ateş ısı ve enerji verir.Güneş te öyledir.Şu halde Güneş ve basit bir ateş aynı özelliktedir.Diğer taraftan altın hem parlaktır hem de rengi Güneş’e benzer.Hatta o da Güneş gibi paslanmaz ve eskimez.Buna benzer benzetmelerle olgular hem simgeleşir hem de birbirlerinin yerini alırlar.İşte,mitlerin nesnel varlıkları böyle ortaya çıkar.
Olguların birbirleri yerine geçmesi niye gerekliydi?Nedeni çok basittir doğada sürüp giden anlaşılamaz olaylar,herkesin bildiği ve anlaşılması kolay olaylarla paralel hale getiriliyordu.
*
Mitlerin,o dönemlerdeki toplum mühendislerince oluşturulduğunu veya insanların birbirlerine naklettikleri olayların bu kişilerce öyküleştirildiğini kabul etmek için yeterli nedenlerimiz mevcuttur.İnsanlar yaşamları boyunca birçok olay karşısında umutsuz ve çaresiz kalıyorlardı.Her türlü mücadelede galip gelmek kadar mağlup olmak ta mümkündü.Doğum,hele ölüm önlenemez olaylardı.Ama hemen hemen her ruhsal durum ve her soruyu karşılayan bir mit vardır.
Böylece dış dünyaya ait gerçeklerle insanların umut,istek ve korkuları arasında bir köprü kuruluyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder