Doğa ve İnsan
İnsanların yaşamları boyunca
ilişki içerisinde oldukları ve karşılıklı etkileşimde bulundukları
fiziki, sosyal,ekonomik ve kültürel ortama Doğal Ortam adı verilir. Doğal ortam içerisinde yer alan,
oluşumunda insanınetkisinin bulunmadığı herşeye Doğal Unsur adı verilir.
İnsanın yaşamak amacıyla
bulunduğu ortama Doğal Çevre adı verilir.
Dünyanın değişik
bölgelerinde yaşamlarını sürdüren insanların beslenme,
barınma ve giyinme gibi
temelyaşamsal faaliyetlerinin birbirine göre büyük farklılıklar gösterdiği
görülür. Bu farklılığın temel
nedeni doğalortamın farklılık göstermesidir.
Doğal çevreyi
oluşturan doğal ortamlar dört tanedir.
Doğal unsurların insana ve yaşamsal faaliyetlerine
olan etkilerini Coğrafya bilimi inceler. Coğrafya buincelemeyi yaparken doğal ortamla ilgilenen diğer
bilimlerle ilişki halindedir.
Doğa canlı
ve cansız varlıkların tümüdür, bu açıdan bakıldığında insan doğanın bir
parçasıdır. Doğada
her olgu ve
süreç birbiriyle etkileşimde ve bu anlamda da sarmal bir döngü içindedir.
Tarihsel
nedensellik çarkı farklı işlese; atomcuların maddenin doğası, dünyaların
çokluğu, uzay ve
zamanın
erimi konusundaki öngörüleri rağbet görüp temel alınsa; insanların gözleyip
anlaması
gereken
doğa yasaları kavransa ve kavratılsa, günümüzdekinden farklı bir dünyada
yaşıyor olacağımız
açıktır.
Bilim,
temel değerlerini yitirmeksizin varlığını sürdürme umudu besleyen, bir diğer
deyişle
“sürdürülebilir
yaşam” arayışındaki insanlık için başlıca araçtır. Yalnızca başarılı bilim
insanlarına
değil,
bilimi anlayan ve ona kucak açan bir insan toplumuna da gereksinim duymaktayız.
Bilim,
fikirlerin özgür alışverişine dayalıdır; değerleri gizliliğe ters düşer. Bilim
de demokrasi de çizgi
dışı
fikirleri ve güçlü tartışmaları destekler. İkisi de yeterli neden, tutarlı sav,
kanıt konusunda yüksek
standart ve
dürüstlüğü temel ölçütler olarak almak zorundadır.
İnsanın
doğaya ve yaşadığı doğal çevreye ilişkin bilgisi üssel/katlanarak artan ve
entegratif/bütünleşen
özelliktedir.
Zaman kavramı ile tanımlanan olgu ise doğadaki değişim ve dönüşümlerin bir
sonucudur.
Tüm bu
evrim sürecinin asli unsuru atomlar ve atom-altı parçacıklar, az sayıdaki bu
parçacık
türlerinden
çok sayıda canlı türünün ve maddenin oluşmasının nedeniyse simetri kırılması ve
özellik
sabitlenmesidir.
İnsanlığın
sorunu evrim sürecini doğal bir gelişim olarak almak yerine Oluşturucu Dış Güç,
bir diğer
deyişle
Doğaüstü bir Güç tarafından oluşturulup örgütlendiği düşüncesini temel
almasından, buna
karşılık bu
gelişimin farklı türler ve oluşumlar ile doğal ortamın etkileşiminden
kaynaklandığının
gözardı
edilmesinden kaynaklanmaktadır. İkinci bir sorun kaynağı ise, bu genel bakışın
uzantısı
olarak,
tepeden inmeci bir toplumsal örgütlenmenin egemen olması ve bu örgütlenme türünün
tüm
örgütlenme
ve yönlendirme inisiyatifi ve sorumluluğunu tepedeki unsur(lar)a bırakmasıdır.
İnsanın
insanı
tahakküm altına aldığı bu tür örgütlenme doğayı da tahakküm altına alma ve
doğadan
bilinçsizce
yararlanma mantığını ürettiği için yıkımlara neden olmaktadır. İnsanı
sömürmeyen bir
sistem,
insanın doğal ve asli bir parçası olduğu doğayı da sömürmeyecektir.
Yerkürenin
oluşumundan günümüze canlı türleri yedi kez kütlesel olarak yokolmuştur.
Geçmişteki bu
yokoluşlar
doğal olgular ve süreçlerden kaynaklanmışken, bugün doğal süreçlerin yıkıma
dönüşmesindeki
en önemli etken doğaya müdahale eden ve koşulları olumsuza evrilten insandır.
Doğaya,
doğal süreçler ve dengeler gözönüne alınmaksızın yapılan müdahaleler ve
yararlanma
uygulamaları
doğanın tahrip olmasına, doğal dengelerin bozulmasına ve yıkımlara neden
olacaktır ve
olmaktadır
da. Bu bilinçsiz ve sömürü amaçlı yararlanma doğada kaos yaratacak, giderek
artan sayıda
canlı
türünün yokolmasına ve kütlesel kırımlara neden olan beklenmedik doğal olaylara
zemin
hazırlayacaktır.
İnsan türünün bu yokoluş sürecinden kendini kurtarabilmesi için doğaya bakışını
kökten
değiştirmesi gerekmektedir.
Bir kuram
ve uygulama olarak jeoloji insanı doğayla dost kılacak bilim ve mühendislik
anlayışıdır.
Temelde
yerkürenin ve yaşadığımız doğal çevrenin geçmişini ve geleceğini kavramaya
dayanır. Bu
nedenle de kültür ve bilimin
kavranması/kavratılmasındaki en önemli araçlardan olan Jeolojik Miras
İnsan-doğa ilişkisi
İnsanlık denildiğinde akla gelen yaratıcılıktır. Yani doğruyu ve gerçekliği
felsefe esaslarına göre denemiş ve yaşamıştır. İnsan doğanın bir parçasıdır.
Böyle olmasına rağmen neden doğaya en çok zarar veren kendisidir. Doğayla
bütünleşmesi gerekirken hem kendisine hem de doğaya gittikçe yabancılaşıyor.
Kendisini yaratan doğa, daha sonra insanları yarattı. Bu anlamda insanoğlu
yaratıcısına (doğaya) da büyük bir haksızlık yapmaktadır. Hiçbir canlı,
insanoğlu kadar diğer canlılara karşı zorba değildir. Fakat insan böyledir.
Yani hem kendi türüne hem de diğer canlı türlerine karşı korkunç despot,
iktidar ve korkunç tahakkümcü ve sömürgecidir. Yani en zorba iktidardır. Doğaya
zarar vermek aslında kendine zarar vermek demektir. Bu şekilde olmasına rağmen
insan niçin parçası olduğu doğaya zarar vermekte ve acıtmaktadır. Anasını
(doğayı) neden sömürmektedir? Anayı sömürmek, insan olmaktan çıkmak demektir.
Doğaya zarar vermek insanın kendisine yaptığı en tehlikeli iştir. Affedilemez.
İnsanlık gerçeği özgür doğa yaşamıdır. Fakat insan gerçekliğine binbir hile
uygulamıştır. İnsan ikinci doğa olmasına rağmen kendi yaratıcısına haksızlık
edip sömürüyor.
Doğa kendisine emek vermiş, ihtiyaçları oranında üretici ve yaratıcı olmasını sağlamış ve de öğretmiştir. Bunu yaparken de, yaşama da renk vermiş, insanın yaşamını da kendi adaletli kucağında büyütmüştür. Şimdi bu anlamlı yaşam, ikinci doğa (insan) tarafından zorba iktidarla tahakküm altına alınıp anlamından uzaklaştırılıyor. Birinci ve ikinci doğa arasındaki kırılmanın sebebi simbiyotik ilişkinin kopmasıdır. Bu ilişkiyi koparan da, kapitalist modernist paradigmanın kendisidir.
Bu son zamanlarda, Gezi Parkı nedeniyle ekolojik ve demokratik bir direniş söz konusudur. Fakat en dikkat çeken şey, Tayyip Erdoğan’ın eylemcilere çağrısında “çevre sadece ağaç değildir, aynı zamanda tarihtir” cümlesiydi. Bu sözü sarf ederken yukarıda bahsettiğimiz çelişik durumu yaşamaktaydı. Oradaki ağaçların ve Gezi’nin yerine AVM’lerin yapılması o tarihi yok etmek değil midir? Dahası eylemin korkusundan olmuş olmalı ki “çevre aynı zamanda tarihtir” derken de Hasankeyf ve Munzur’un sular altında bırakmasını unutmaktaydı.
Kürdistan’ın her bir ırmağına-dağına, baraj kuran Erdoğan, kendisiyle nasıl çelişkili bir hal yaşadığını unutmuş olmalı. Karadeniz’in her bir vadisine kurulan baraj, sanki tarihi ve ekolojiyi yok etmiyor. İnsan topluluklarının yapılaşarak toplumsal forma bürünmesinin üzerinden en az 12 bin yıl geçmiştir. Hasankeyf tarihinin de o kadar eskilere dayandığı bilinmektedir. Erdoğan, kendi tikel tarihinin propagandasını yaparken Kürdistan’ın tarihini sulara gömmektedir. Dahası Hasankeyf, insanlığın evrensel tarihidir. 12 bin yıllık tarihin 5 bin yılı birinci ve ikinci doğanın aleyhine geçmiştir. Doğaya yabancılaşma en çok da iktidar tekeli ve endüstriyalizm sayesinde olmuştur.
İnsanı evcilleştiren doğadır. Yaşamına renk veren, anlamlı kılan, yine onu eylemci kılan doğadır. İnsanın hayatını birinci dereceden etkileyen, değiştiren-dönüştüren doğadır. Elbette insan da doğayı aynı şekilde evcilleştirip, dönüştürmektedir. Yani insan kendi kaynağını birinci doğadan alır. Kendi eylemselliği, farkındalığı, bilinci ile faydalanıyor. Burada yaratım ve inşa gücü devreye giriyor. Ama bu inşa gücü, doğayla hiyerarşik ilişki geliştirmesini gerektirmez.
Doğa kendisine emek vermiş, ihtiyaçları oranında üretici ve yaratıcı olmasını sağlamış ve de öğretmiştir. Bunu yaparken de, yaşama da renk vermiş, insanın yaşamını da kendi adaletli kucağında büyütmüştür. Şimdi bu anlamlı yaşam, ikinci doğa (insan) tarafından zorba iktidarla tahakküm altına alınıp anlamından uzaklaştırılıyor. Birinci ve ikinci doğa arasındaki kırılmanın sebebi simbiyotik ilişkinin kopmasıdır. Bu ilişkiyi koparan da, kapitalist modernist paradigmanın kendisidir.
Bu son zamanlarda, Gezi Parkı nedeniyle ekolojik ve demokratik bir direniş söz konusudur. Fakat en dikkat çeken şey, Tayyip Erdoğan’ın eylemcilere çağrısında “çevre sadece ağaç değildir, aynı zamanda tarihtir” cümlesiydi. Bu sözü sarf ederken yukarıda bahsettiğimiz çelişik durumu yaşamaktaydı. Oradaki ağaçların ve Gezi’nin yerine AVM’lerin yapılması o tarihi yok etmek değil midir? Dahası eylemin korkusundan olmuş olmalı ki “çevre aynı zamanda tarihtir” derken de Hasankeyf ve Munzur’un sular altında bırakmasını unutmaktaydı.
Kürdistan’ın her bir ırmağına-dağına, baraj kuran Erdoğan, kendisiyle nasıl çelişkili bir hal yaşadığını unutmuş olmalı. Karadeniz’in her bir vadisine kurulan baraj, sanki tarihi ve ekolojiyi yok etmiyor. İnsan topluluklarının yapılaşarak toplumsal forma bürünmesinin üzerinden en az 12 bin yıl geçmiştir. Hasankeyf tarihinin de o kadar eskilere dayandığı bilinmektedir. Erdoğan, kendi tikel tarihinin propagandasını yaparken Kürdistan’ın tarihini sulara gömmektedir. Dahası Hasankeyf, insanlığın evrensel tarihidir. 12 bin yıllık tarihin 5 bin yılı birinci ve ikinci doğanın aleyhine geçmiştir. Doğaya yabancılaşma en çok da iktidar tekeli ve endüstriyalizm sayesinde olmuştur.
İnsanı evcilleştiren doğadır. Yaşamına renk veren, anlamlı kılan, yine onu eylemci kılan doğadır. İnsanın hayatını birinci dereceden etkileyen, değiştiren-dönüştüren doğadır. Elbette insan da doğayı aynı şekilde evcilleştirip, dönüştürmektedir. Yani insan kendi kaynağını birinci doğadan alır. Kendi eylemselliği, farkındalığı, bilinci ile faydalanıyor. Burada yaratım ve inşa gücü devreye giriyor. Ama bu inşa gücü, doğayla hiyerarşik ilişki geliştirmesini gerektirmez.
Doğa ve İnsan
İnsanların ve diğer canlıların yaşamları boyunca sürekli
etkileşim içinde bulundukları ortama doğal çevre denir.
Doğal çevre içinde yer alan, oluşumunda insanları etkili
olmadığı her şey doğal unsur olarak adlandırılır.
LİTOSFER
Yerkabuğu ve onun üzerinde oluşan dağlar, ovalar, platolar ve
topraklardır. Taşküre denilmesinin sebebi bileşiminin kayaçlardan oluşmasıdır.
HİDROSFER
Litosferin üzerinde bulunan okyanus, deniz, göl, akarsu, buzul,
kaynak suları ve yer altı sularının bütünüdür.
ATMOSFER
Dünyayı saran hava tabakasında sıcaklık, yağış, rüzgar dediğimiz
iklim olayları gerçekleşir.
BİYOSFER
Bitkiler, hayvanlar , insanlar ve mikroorganizmalar gibi doğal
ortamda yaşayan canlıların oluşturduğu sistemdir.
Doğal çevredeki şartlar insanların giyinme, beslenme ve barınma
gibi temel yaşam faaliyetlerini doğrudan etkiler.Örneğin kutuplara yakın
yerdeki insanlar kalın giysiler giyerken, sıcak nemli iklimlerde yaşayanlar
daha ince giysiler giyer.
Aynı şekilde insan da gereksinimlerini karşılayabilmek için
doğal çevreyi etkilemektedir. Örnek; barajların yapılması, denizleri birbirine
bağlayan kanalların açılması, ormanların tarla haline getirilmesi, denizin
doldurulması gibi.
Gelişmiş ülkelerin doğal çevre üzerindeki etkisi fazladır.
Coğrafya, doğal çevre ile insan arasındaki ilişkiyi inceleyen ve
bu ilişkilerin sonuçlarını ortaya koyan bilim dalıdır.
Coğrafya doğal çevre ile insan faaliyetleri arasındaki ilişkiyi
incelerken bazı ilkelerden yararlanır. Bunlar; dağılış, bağlantı (karşılıklı
ilgi) ve nedensellik ilkeleridir.
DAĞILIŞ İLKESİ
Coğrafyayı diğer bilimlerden ayıran en önemli ilkedir. Çünkü
dağılış ilkesi sadece coğrafyada uygulanmaktadır.
Dağılımı yapılabilen her türlü olay coğrafyanın inceleme konusu
içinde yer alabilir. Örnek; Dünyanın az yağışlı bölgeleri, deprem bölgeleri,
maden, sanayi , sık ve seyrek nüfuslu yerler gibi.
BAĞLANTI (KARŞILIKLI İLGİ)İLKESİ
Coğrafi olayların birbirleriyle olan ilişkilerini araştırır.
Örnek; iklim - doğal bitki örtüsü, güneş ışınlarının düşme açısı – sıcaklık,
basınç farkı – rüzgarın esmesi gibi.
NEDENSELLİK İLKESİ
Coğrafi olayların oluşum nedenleri ve sonuçları üzerinde durur.
Olayların ne zaman oluştuğuna, ortaya çıkacak sonuçlara ve çözüm yollarının
neler olabileceğine dair bilgiler verir. Örnek; erozyon, deprem, küresel ısınma
gibi.
COĞRAFYANIN BÖLÜMLERİ
Coğrafya, Genel Coğrafya ve Yerel Coğrafya olmak üzere iki ana bölüme ayrılır.
A. GENEL COĞRAFYA
1- Fiziki Coğrafya: Yeryüzünde doğal ortamı oluştu-ran bitki,
hayvan, yer şekilleri, iklim, toprak gibi öğeleri ve bunlar arasındaki
ilişkileri inceler. İncelediği konulara göre Fiziki Coğrafya, şu dallara
ayrılır;
·
Jeomorfoloji: Dağ, ova, plato ve diğer
yüzey şe-killerini inceler ve oluşumunda etkili olan iç ve dış kuvvetlerin
etkilerini açıklar.
·
Klimatoloji: İklim ve iklim tiplerini
ve yeryüzün-deki dağılışlarını inceler.
·
Biyocoğrafya: Bitki ve hayvan
topluluklarının yeryüzündeki dağılışını ve nedenlerini inceler.
·
Hidrografya: Okyanus ve denizlerdeki su
hare-ketlerini, gölleri, akarsuları yer altı sularını ve dağılışlarını inceler.
·
Kartografya: Coğrafi bilgilerin harita,
grafik ve diyagramlarda gösterilmesi üzerinde durur.
2- Beşeri ve
Ekonomik Coğrafya: İnsan etkinlikleri ile
doğal çevre arasındaki ilişkileri inceler. Beşeri coğrafya nüfus ve yerleşmeyi ele alırken; Ekonomik Coğrafya, tarım ve hayvancılık, sanayi, ulaşım, turizm, madencilik gibi konuları inceler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder